Araplar 1

Öyle bir oturmuştu ki, bacakları neredeyse kalçalarına kadar meydandaydı. Giysisinin beyaz ipekli kumaşı incecik ve son derece kaygandı. Eteği kısacıktı. Ensesinden dolanan incecik bir bandın tuttuğu çapraz kumaş parçaları, memelerini örtüyor mu yoksa büsbütün göze batar hale mi getiriyor, tartışılabilirdi.

Otururken aynı kumaştan yapılmış ceketini çıkarınca, sırtı, tüm güzelliğiyle beline kadar meydana çıkmıştı. Yüksek topuklu dekolte ayakkabılarının incecik bantları ayaklarını sarıp, bileklerinde fiyonklarla bağlanmıştı. Renksiz bir ojeyle boyanmış tırnakları nedeniyle büsbütün seksi hale gelen parmaklarıyla topukları, çıplaktı.

Kısacası, bir görenin gözünü bir daha kolay kolay ayıramayacağı bir manzara sergileyerek oturuyordu koltuğunda.

Yanındaki koltukta da kocası oturmuştu. Alçak sesle aralarında konuşuyorlar, çevreleriyle hiç ilgilenmiyormuş gibi görünüyorlardı. Halbuki ikisi de, hemen önlerindeki erkek kalabalığının farkındaydılar. Bir kaç tanesi Türk, çoğunluğu ise genç Araplar'dan oluşan bir kalabalıktı bu.

Aslında Türkler hiç ilgilerini çekmiyordu. Buraya Araplar için gelmişlerdi. Zengin Arap ailelerinin Avrupa ülkelerinde okuyan ve yaz tatili için gelen çocuklarının kaldığı bir moteldi burası.

Haftanın belirli günlerinde açık olan diskosu, bu yüzden, çoğunlukla bu Araplar ve onları avlamaya çalışan orospucuklarla dolu oluyordu. Durumu, bir gün bir dostlarının onları oraya davet etmesiyle öğrenmişlerdi. Hemen de, akıllarının bir köşesine kaydetmişlerdi tabii.

Oraya bir daha ve yalnız başlarına gelmek fikri, bir gece önce yatakta akıllarına gelmişti. Olabilecek şeyleri birbirlerine anlatırken iyice heyecanlanmış ve çılgın gibi defalarca sikişmişlerdi. İşte şimdi de, düşüncesi bile son derece tahrik edici olan şeyleri gerçekleştirmek üzere buradaydılar.

Üstüne dikilen ve giderek cüretlenen bakışlar, yanılmamış olduklarının kanıtıydı yalnızca. Kapkara Arap gözlerinin, saçının telinden başlayıp ayak parmaklarının ucuna kadar her yerinde gezinmesinden son derece tahrik oluyordu. Peşpeşe yuvarladığı iki viskinin de etkisiyle o da iyice cüretlenmiş, gittikçe daha çok göstermeye başlamıştı Araplar'a.

İlk başlarda bacak bacak üstüne atmıştı ve sürekli bacak değiştiriyordu. Bu nedenle de, eteği giderek daha çok sıyrılmıştı. Sonra bundan vazgeçmişti. Artık dizleri hafifçe aralık oturuyordu. Bir taraftan da, kocasıyla pistte dans edenleri seyrediyorlardı.

Genç Araplar'la orospucuklar, hızlı müziğin ritmine uymuş birbirlerine gösteri yapmakla meşguldüler. Alabildiğine kalabalıktı pist. Kısacası, şimdiye kadar her şey yolundaydı.

Göz ucuyla da, önlerindeki kalabalığın içinden bir kaç kişinin, bacaklarının arasına dalıp gitmiş olduğunu görebiliyordu. Dizleri biraz daha aralıktı şimdi. Neredeyse amını göstermek üzereydi Araplar'a.

Aslında fazla acele etmemesi gerektiğini biliyor, bu yüzden de hareketlerini kontrol etmeye çalışıyordu. İş fiiliyata dökülmeden, gösterisini biraz daha sürdürmek zorundaydı. Yoksa biri kapıverirdi onu. Halbuki, iş oraya gelene kadar yaşanacak çok şey vardı.

Dans etmek için kocasıyla kalktıklarında kapkara Arap gözleri onları izledi.

Piste doğru yürürken, gözlerin kalçalarına kitlendiğinden emindi. Eteğinin incecik kumaşının, çıplak kalçalarının arasına hafifçe girdiğini biliyordu. Külotsuz olduğunu anlamamak için salak olmaları lazımdı.

Piste çıkıp dans etmeye başladıklarında, yine göz ucuyla Araplar'ın arasından bir kaç tanesinin yerinden kalkıp piste geldiklerini gördü. Çevreleri tekrar sarılmıştı.

Müziğin ritmine kendini kaptırıp dans ederken, Araplar'a yeni bir darbe daha indirmiş de oluyordu. Üzerine dikilmiş şehvetli bakışlar onu öylesine tahrik ediyordu ki, elinde olmadan daha da tahrik edici oluyordu.

Tüm vücudu kıvrım kıvrım bükülüyor, kalçaları sağa sola, öne arkaya çalkalanıyordu. Çevresindeki erkekleri çıldırtan, siklerinin bir an bile inmesine izin vermeyen usta bir dansöz gibiydi pistte.

Bu arada hala onlara pek yüz vermiyordu. Gözleri çoğu zaman kocasının gözlerindeydi. Onun ne kadar etkilendiğini, yarattığı olayla ne kadar tahrik olduğunu kolaylıkla okuyabiliyordu gözlerinden.

Her zaman olduğu gibi de, bunu son derece tahrik edici buluyor, büsbütün cüretleniyordu. Durmadan tırmanan bir sikilme isteğine kaptırmıştı kendini. Ama yine de, Araplar'la göz göze gelmemeye özen gösteriyordu. Henüz zamanı gelmemişti bunun.

Müzik yavaşladığında, şovunun da şekli değişiverdi hemen. Kocasına sokulup, vücudunu onunkine yapıştırdı. Kocası beline sarılırken de, kollarını onun boynuna doladı. Sonra, müziğin ritmine uyup, yavaş yavaş dans etmeye başladılar.

Karnını, kocasının karnına sımsıkı dayamıştı. Kalçaları kıpır kıpır, durmadan bükülüp kıvranıyordu. Hafifçe terlediği için, eteğin incecik kumaşı, kıçının yarığına iyice girerek, daha da yapışmıştı kalçalarına.
Pistte yalnızca çiftler kalmış, peşlerine takılıp gelen sap Araplar aşağıya inmek zorunda kalmışlardı. Ama göz ucuyla da olsa, hepsinin pistin yakınında kaldığını görebiliyordu. Bırakıp gidemiyordu Araplar. Şehvet dolu kapkara Arap gözlerinin çıplak sırtında, kalçalarında, bacaklarında dolaştığını hissedebiliyordu adeta.
Kocası da her şeyin farkındaydı tabii. Gerçi çevreye çaktırmıyordu ama, karnına dayanan siki taş gibi sertleşmişti. Son derece hoşuna giden, vücudunda dolaşan aç bakışlarla birleştiğinde, kanının tutuşmasına neden olan bir şeydi bu.

Kalçalarının hareketleri giderek daha da azgınlaşıyordu. Amı alev alev yanmaya başlamıştı. Müzik yeniden hızlandığında, ayrılmak zorunda kaldılar. Kısa bir an sonra da, çevreleri tekrar Araplar'la doluverdi.

Kendini, horozlarla dolu bir kümesteki tek tavuk gibi hissediyordu. Çevresindekilerin hepsinin kafasındaki tek düşünce onu sikmekti. Bunun iyice bilincindeydi artık ve son derece tahrik oluyordu.
Pist kalabalıklaştıkça, çevrelerindeki Arap çemberi de daralıyordu, bu arada. Birden kocası iyice yanına sokuldu ve kulağına eğilip;
- “Ben tuvalete gidiyorum yavrum…” dedi. “Kısmetin açık olsun.”
Sonra da, onu pistte, Arapların arasında tek başına bırakıp gidiverdi.
Kısa süren bir şaşkınlık çemberi oluşmuştu çevresinde. Kocasının onu uzun süre yalnız bırakacağını kimse tahmin etmiyordu tabii. Bu yüzden, bir süre mesafeli kaldı Araplar. Ama gözleri, müziğin ritmine kapılmış, kıvranıp bükülen vücudundan asla ayrılmıyordu.
Uzun sürmedi bu durum. Kocasının geri dönüşü geciktikçe, çevresi daha çok sarılmaya, çember daralmaya başlamıştı bile. Oyunun ikinci safhasını başlatmanın zamanı da gelmiş oluyordu böylece.
İlk göz göze geldiği Arap, en çok 22-23 yaşlarında, oldukça yakışıklı biriydi. Uzunca bir süre göz göze kaldılar. Sonra oğlanı tepeden tınağa incelemeye başladı. Üstelik bunu öyle açıkça yapıyordu ki, herkes farkına varabiliyordu.

Beyaz ipekten, bol ve kısa kollu bir gömlek giymişti Arap. Pantolonu da beyaz ve daracıktı. Hafif kalkmış sikiyle taşakları, bütün hatlarıyla belli oluyordu. İçinin büsbütün gıcıklanmasına neden olan bir manzaraydı bu.
Sonra onu bırakıp, diğer Arapları, teker teker incelemeye başladı. Hepsine aynı şeyleri yapıyordu. Önce göz göze geliyor, sonra tepeden tırnağa süzüyordu yani. Gördükleri, ağzının olduğu gibi, amının da daha çok bulanmasına neden oluyordu. İçindeki “horozların arasında tek başına kalmış tavuk” duygusu, artık daha da güçlü bir hale gelmişti.
Buraya ayağını bastığı andan beri üzerinde dolaşan bakışlara karşılık vermesi, Arapları da cüretlendirmişti doğal olarak. Gittikçe daha çok sokuluyorlardı yanına. Artık, birisinin dokunmasını beklemeye başlamıştı. Tüm sinirleri gerilmişti.
İlk temas, bir Arap elinin kaza havasında kalçasına değmesi oldu ve içini titretti. Sonra bunu yeni dokunmalar izlemeye başladı.

Kaçmadığını, itiraz etmediğini gördükçe, daha da cesaretlendiler Araplar. Artık yalnızca değmekle yetinmiyorlardı. Eller, vücudunun çeşitli yerlerinde uzun süreli kalmaya, hatta okşamaya başlamıştı.

Arkasında, sırtı ona dönük olarak dans eden biri iyice sokulup, uzun parmağını apış arasına soktuğunda ise bayılacak gibi oldu. Bir anda, amının şişip açılmış dudaklarını buluvermişti parmak. Çevresini öyle bir sarmışlardı ki, başkalarının olup bitenleri görmesine olanak vermiyorlardı.
Birden Lambada çalmaya başladı ve hemen karşısındaki uzun boylu Arap onu kapıverdi. İki eliyle birden belinden tutup onu kendine çekmiş, karnını karnına yapıştırmıştı. Yalnızca bir kaç saniye sonra da, taş gibi sertleşen bir Arap siki, tenini yakmaya başlamıştı tabii.
Doğrusu güzel de dans ediyordu Arap. Müziğin kıvrak ritmine uymuşlar, kalçalarını çalkalaya çalkalaya dönüyorlardı. Sonra beklenmedik bir şey oldu ve ikinci bir Arap arkadan gelip sarılıverdi ona. Şimdi ikinci kocaman Arap siki de dayanmıştı vücuduna. Üstelik bu kalçalarının arasına yerleşmişti sanki.
Çıldıracak gibi olmuştu. Lambada'nın özelliklerini değerlendirip, onu dans pistinin ortasında sandviç yapmışlardı Araplar. Kalçaları, tam elinde olmayan hareketlerle yalnız sağa sola değil, öne arkaya da çalkalanıyordu artık.

Araplar sanki dans etmiyor, onu herkesin içinde sikiyorlardı. Kendini tutamayacak hale gelmişti. Birden beli gelmeye başladı. Vücudu titriyordu.

Ağzından küçük bir inleme kaçtı. Yalnızca dans ettikleri değil, yakınındaki herkes de belinin geldiğini anlamış oldu böylece.
发布者 toroci55
3 年 前
评论
账户以发表评论
Cookie能够帮助我们更好地提供服务。使用本网站即表示您同意我们使用Cookie。 了解详情