İç çamaşırı dükkanı - 8
Dün yaşadığım geç kalmadan sonra, bu sabah dükkana erkenden gitmiştim. Giderken yol üzerinde ki fırından kahvaltılık bir şeyler aldım. Dükkanı erkenden açtım, çay hazırladım yerleri süpürdüm. Her şey hazır halde Saadet abla ve Rıdvan abiyi beklemeye başladım.
Bir süre sonra araba kapının önünde durdu, Saadet abla tek başına gelmişti.
“Günaydın Burakçım erkencisin bu sabah bakıyorum da” dedi,
“Günaydın abla, dün geç kalınca bugün erken geleyim dedim, kahvaltılık bir şeyler de aldım ama Rıdvan abi nerede?” diye sordum telaşla,
“Evde ya yatacakmış bu sabah, sonra ben gidip alacağım da hastaneye gideceğiz yine” dedi.
Saadet abla bugün siyah dar paçalı vücudunu saran bir kot giymişti. Ünlü bir markanın çakma spor ayakkabılarını giymişti. Kumarl saçlarını tepede bir at kuyruğu yapmış, ay kollu siyah bir tişört giymişti. Bugün kendine özenmiş gibi duruyordu, makyajı hafif ama çok şıktı.
“Sıkıntılı bir şey yok dimi abla?” diye sordum,
“Yok yok ya dinlenecekmiş, ay Burak çay da mı yaptın?” dedi, arkada tarafta ki çaydanlığın buharlarını fark ederek.
“Evet abla gel hadi simitler çok sıcaktı soğumasın” dedim ve beraber kasanın olduğu barkoyu boşlatıp gazete kağıtlarından kendimize bir masa örtüsü yaptık. O çayları koydu ben sofrayı hazırladım derken yemek için karşılıklı oturduk.
“Dün sattım bu çoraplardan biliyor musun abla?” diyerek ablama aldığım jartiyerleri gösterdim,
“Aferin be sana, sana inanıyordum zaten. Bizim iddia gidiyor galiba Burak bey” dedi gülerek, kadını hiç bu kadar yakından incelememiştim. Sivri bir çenesi vardı, dişleri düzgündü. Göz kenarlarının yanında 40lı yaşlarının getirdiği kırışıklıklar oluşmuştu. Dudakları kalem gibi ince ve açık pembe renkteydi. Kocaman gözleri kahverenginin koyu tonlarındaydı.
“Eee hırs yaptım kazanacağım bugün de bir-iki müşterim gelecek” dedim kendimden emin bir tavırla.
“Ben de kendime alıcam bunlardan ama satış sayılmaz” dedi gülerek “müşterinde var artık senin bravo valla” dedi.
“Al ama öyle olmaz alışveriş yapacaksan müşterim olacaksın” dedim ben de gülüşlerine cevap vererek.
Saadet abla önünde ki simiti ortadan ikiye kırıyor bir tarafını krem peynire batırıp peynirli tarafını tamamen ağzına alıp sanki sikin kafasını emer gibi emerek yiyordu.
“Sen ne garip yiyorsun ya o simiti” dediğimde yüzünde utangaç bir ifade oluşmuş, kıpkırmızı kesilmişti.
“Ya çocukluktan beri çok severim böyle emerek yemeyi, dalmışım senin yanında öff” dedi.
“Ye ablacım rahat rahat garibime gitti hiç böyle yiyen görmemiştim” dedim.
Tekrar simiti krem peynire yatırdı. Bolca peyniri ucuna sürüp ağzına aldı ve “ımmm” yaparak emip peyniri simidin üzerinden tamamen temizledi.
“Çok hoşuma gidiyor napayım” dedi gülerek. Onu böyle görmek sanki sikimin kafasını emiyormuş gibi hayal etmeme sebep olmuştu. Biraz daha ondan bundan sohbet ettik, sonra beraber sofrayı kaldırdık. Bu arada neşeli sohbetimiz devam ediyor, sürekli flört eden iki genç gibi takılıyorduk.
Bir ara boşlukta kalınca ben telefonuma dalmış, Merve’nin, Meltem’in profillerine bakıyordum, göz ucuyla Saadet ablaya bakınca, arkası bana dönük şekilde sabah söylediği gibi aldığımız fantezi ürünlere bakıyordu. Önce telefonumu sessize alıp bir fotoğrafını çektim, kalçalarının güzelliği fotoğrafa istediğim gibi yansımamıştı, fark edilmekten korkmuştum.
Arkasından seslenme ihtiyacı hissettim,
“Hanımefendi buyurun hoş geldiniz” dedim. O da gülümseyerek karşılık vermişti.
“Hoşbuldum kolay gelsin beyefendi” demişti, kendimizi bir anda çalışan – müşteri rolü yapan bir pozisyonda bulmuştuk.
“Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” diye sordum gülümseyerek sıcak bir ses tonu ile,
“Yani bir şeyler bakıyorum ama standart şeylerden çok sıkıldım” dedi, rolünü iyi yapıyordu.
“O zaman en doğru dükkandasınız, bu reyonda gördüğünüz ürünlerin tamamı standarttan sıkılan müşterilerimiz için özenle seçilmiştir.” Dedim,
“Vay vay eşek böyle böyle satıyorsun demek ıhıhım *boğazını temizler* neyse belli belli normale göre çok farklı ürünler zaten” diyerek devam etti.
“Aradığınız özel bir model var mıydı?” diye sordum. Elinde hemşire ve liseli kostümü vardı,
“Yani bu tarz olabilir” diyerek kostümleri bana gösterdi,
“Eşiniz çok şanslı bir adam olmalı” dedim gülümseyerek, bunu söyleyince yüzü düşmüştü, biraz geveledi.
“Evli değilim ben, kendim için alıyorum” dedi kaşlarını çatarak, demek ki evliliği mutlu gitmiyordu, bunun zaten emarelerini okuyordum ama ilk kez onun ağzından duymuştum “hep doktor olmak istemiştim” dedi.
“O zaman elinizde ki ürün tam size göre” diyerek küçük oyunumuza devam ettim “çok şık bir kostüm, eminim size de çok yakışacaktır” diyerek devam ettim.
“Yani bilmiyorum ki almalı mıyım?” diye o da oyunumuza devam ediyordu.
“Bence almalısınız zaten stoğu sınırlı olarak geldi, bir daha bulamayabilirsiniz” dedim. Onunla böyle şakalaşmak hoşuma gitmişti.
“Tamam o zaman alıyorum!” dedi coşkuyla. Ürünü alıp kasaya gittim ve sanki satın almış gibi paketledim.
“İyi günlerde giyin efendim” dedim,
“Siz de görün” dedi gülerek “İlahi Burak ya neyse şunu atayım çantama aferin sattın be ürünü” diyerek devam etti. Ben gerçekten almasını beklemiyordum, siz de görün deyince kafam allak bullak olmuştu zaten. O ara telefonu çaldı, oflayarak puflayarak telefonu açtı,
“Ne var Rıdvan?! Nerede olacağım iş yerindeyim, tamam Rıdvan tamam geliyorum lanet olsun bıktım artık!” diye bağıra çağıra telefonu kapattı, az önce gözlerinin içi gülen kadının bu sefer gözleri dolmuştu.
“Burak ben gidiyorum ablacım, kötü hissetmiş kendisini beyefendi, zaten diyalizi de var evden de oraya geçeriz, buralar sana emanet” dedi,
“Sen dikkat et abla kendine üzme kendini” diyerek teselli etmeye çalıştım,
“Ederim ederim ablacım çok teşekkür ederim her şey için sen iyi bir çocuksun” dedi ve yanağımdan öptü beni, ben ağzım yarım açık yanağımda dudaklarının ıslaklığını hissetmişken “hadi ben kaçıyorum görüşürüz” dedi ve dükkanın kapısınından çıktı.
Benimle mi ilgileniyordu? Canı mı sıkılıyordu? Ne yaşıyordu ya bu kadın? Kafam allak bullaktı, bu kadar kadın bu kadar entrika birbirine geçen ilişkiler filan hiç bana göre değildi.
Oyalanacak bir şeyler arıyordum telefonumda ama ister istemez onun fotoğrafına bakıyor o daracık aşırı dekolteli mini hemşire kıyafetinin içinde nasıl duracağını hayal ediyordum. Çok dalmış olacağım ki dükkana giren müşteriyi fark etmemiştim.
Meltem gelmişti,
“Ohooo sen yerinde uyuyorsun oğlum ya” diyerek beni dürterek ayılttı,
“Öff ya dalmışım kafamda bir şeyler vardı” dedim.
“Belli nerelere daldığın” diyerek pantolonun içinde çadır kurmuş aletimi gösterdi, çok utanmıştım. “Bu kadar çamaşırın arasında normal tabi” diyerek kahkaha atmıştı. Kız resmen benimle alay ediyordu,
“Çamaşır değil de müşterilerim güzel” diyerek üste çıkmaya çalıştım “senden önce bir hanımefendi vardı da.. Neyse hoş geldin” diyerek durumu düzelttim.
“Vay benden önce hanımefendi demek öyle olsun” diyerek arkasını dönüp çıkmaya yeltendim ve kolundan tuttum, “Bırak bırak sen git o güzel hanımefendiler ile ilgilen” dedi. Resmen bana sevgilisiymişim gibi trip atıyordu. Bu kız okulda güzelliği yüzünden o kadar şımartılmıştı ki, şimdi dünya onun etrafında dönüyor sanıyordu.
“Sen de güzel bir hanımefendisin ama gel hadi kızma özür dilerim” diyerek onu yumuşatmaya çalıştım. Zaten çok seksi bir kombin giymişti. Üzerinde göbeği açık bir tişört, daracık kısa, açık renk bir kot şort ve ayağında Vans modeli ayakkabılar vardı. Dizlerinin hemen altına kadar beyaz spor çoraplarını çekmişti.
“Tamam madem biraz bakayım” diyerek burnu kalkık bir tavırla içeri geçti. Çok ağır bir makyaj yapmıştı, diğer kadınların günlük hayatında düğüne gitmek için tercih ettiği cinsten bir makyajdı. Üzerinde ki kısa crop, siyah renkteydi. İçerisinde giydiği beyaz sütyenin askıları omuzlarında gözüküyordu.
“Bak sana attığım şeyler bu tarafta gel bakalım hadi” dedim. Beraber ürünlerin olduğu tarafa geçtik.
“Çok güzel şeyler gelmiş Burak!” diyerek ağzını yayarak bir cevap verdi “Fotoğraflarda bir iki tane seçmiştim ama hepsini denemek istiyorum!” dedi. Kız gerçekten şımarık bir kızdı, ailesinin durumunun da insanların ilgisinin de bunda etkisi fazlaydı.
“Dün şunu beğenmiştin en çok” diyerek ürünlerden rastgele birini ona gösterdim, gerçekten hangisini beğendiğini hatırlamıyordum bile.
“Ay yok ya bu daha güzel” diyerek daha korse tipini andıran tamamı dantelli bir büstiyer seçti. Ürünün özelliği sütyen giymeden giyilmesiydi. Kadınlar genelde bu tarz ürünleri ceketlerinin içine giyiyor ve öyle dekolteler tercih ediyordu.
“Yasin de çok beğenir herhalde” dedim bir anda ağzımdan çıkmıştı, ben de kız da çok şaşırmıştık.
“Ne alaka ya ayrıldım ben ondan kaç gün oldu, şeytan görsün yüzünü” diyerek ciddileşti.
“Aaa ?! Neden? Çok mutluydunuz oysa ki?” diyerek cevapladım ben de.
“Ya bırak boşver, aldattı beni o hayvan” dedi, gözleri dolmuştu. Ne cevap verecektim buna?
“Neyse kötü olmuş ee bunu mu beğendin, gel bak soyunma kabinlerimiz bu tarafta” diyerek kabini gösterdim. Bakmayın kabinlerimiz dediğime 3 tarafı kontraplak, ön tarafı ise bir korniş ile perde takılmış alalade bir kabindi burası.
“Şunu bi deneyeyim ben” diyerek çantasını ve telefonunu dışarda bırakıp kabine girdi. O arada bende dükkanda sessizlik olduğu için bir müzik açtım. Meltem arada şarkı söylüyor kendince ürünü deniyordu. Kabinin dışında ürtkütücü olmadığına inandığım bir mesafe de onu bekliyordum.
“Burak bir problemimiz var bu sıkıştı?!” diye içerden acı dolu bir ses yükseldi.
“Nasıl yani ne sıkıştı iyi misin?!” diye sordum bende yüksek sesle.
“Ya bu aptal sütyen sıkıştı çıkmıyor çıkaramıyorum!” diyerek bağırdı bana.
“Nasıl sıkıştı ya o?! Olmaması lazım öyle bir şey?!” dedim bende bağırarak.
“Sıkıştı oğlum işte of ya hep beni bulur zaten çıkmıyor!” diye bağırıyordu. Sesi ağladı ağlayacaktı,
“Gelebilir miyim ben çıkarırım belki?!” dedim.
Derin bir off çekmişti, kabin perdesini sıyırdı. Seçtiği büstiyer önden kopçaları olan bir modeldi. Bu kopçalar hem ürünün kapanmasını sağlıyor hem de bir tarz katıyordu. Belli ki en üstte ki kopça sıkışmıştı. Diğerlerini açmıştı fakat o parça sayesinde hem memeleri hem de ürün bir arada duruyordu. Gözlerimi dikmiş memelerine bakıyordum.
“Sende dükkana ilk geldiğim gibi daldın hemen he, yardım et çıkaralım şunları!” dedi.
“Dur pardon ya, bir bakayım” dedim. Dokunmamaya çalışarak ürünün neden sıkıştığını anlamaya çalışıyordum. Rahat görebilmek için iyice öne eğilmiş, resmen memelerine burnuma dayamıştım. Kız ise ellerini belinde bağlamış oflayarak başını sallıyordu.
“Kumaşa sıkışmış herhalde bu, dur bakalım açarız ya sıkılma hemen” dedim onu rahatlatmak için.
Ellerimle memelerine dokunmamaya çalışıyordum ama kopçanın bulunduğu pozisyon itibari ile bu mümkün değildi. Tam memelerinin arasında ki sıkışmıştı. Bu nokta da size anlatmam gereken bir diğer şey ise Meltemin göğüsleriydi. Ergenliğinin ortalarında 18ine yeni girmiş bu kızın memeleri yaşıtlarına göre çok erken olgunlaşmıştı. Teni normalde kumraldı fakat belli ki taktilden gelmişti. Bustiyerin içinde ki memelerinde güneş izi vardı. Tüysüz mis gibi parfüm kokan vücudu ilgimi çekiyordu.
“Of çıkmıyor işte çıkmıyor” diye bağırıp söylenmeye başladı,
“Canım bak kollarını şuradan çıkar üstten sıyıralım” dedim, canım demem onu da şaşırtmıştı ama ses etmedi. Sütyen askılarından kollarını çıkardı. Kollarını yukarı doğru kaldırdı. Ben de büstiyerin iki yanından tuttum ve yukarı doğru çekiştirmeye başladım.
Birden büstiyer memelerinden kurtuldu, dakikalardır karşımda saklı duran güzellikleri şimdi önümde açıktı. Gerçekten tatile gidip geldiği için memelerini vücudunun geri kalan kısmına göre daha beyazdı. Büyük pembe çeperli minicik uçları olan, tahminen avuçlarımdan kadar memeleri vardı. Büstiyerden kurtulmanın etkisi ile az önce bir arada duran göğüsleri vücudunun yapısı gereği serbest kalınca iki yana ayrılmışlardı.
Kız memeleri serbest kalınca büyük bir çığlık attı, saklamaya çalışıyordu ama büstiyer hala kafasından geçip çıkmamıştı ve kolları yukarıda olduğu için de elleri ile kapatamıyordu.
“Bakma! Bakma!” diye bağırdı.
“Nasıl bakma Meltem gözümün önündeler hale bak! Dur şunu artık çıkartalım!” diye kızdım bende, gerçekten memelerine bakmaktan kendimi nasıl alıkoyacaktım ki?
Zar zor can hıraş ürünü çıkarınca elleri ile hemen göğüslerini kapattı.
“Of çok utandım çok utandım offf çok fenayım offf” diyerek hem memelerini hem de yüzünü gizliyordu. Ağlıyordu.
“Meltemcim sakin ol bir şey yok, ağlamana hiç gerek yok sana su getirmemi ister misin?” diye sordum.
“Evet” anlamında başını salladı, hemen arkaya gidip bir bardak su getirdim. Üstünü giymeyi hala düşünememişti. Tek eliyle memelerini kapatmış diğer eliyle de su içmeye çalışıyordu.
Memeleri kapatmaya çalıştığı için tekrar bir araya gelmiş, az önceki yana dağılmış hali bir araya gelmişti.
“İyi misin şimdi?” diye sordum.
“Evet evet iyiyim teşekkür ederim, çok gerildim ya” dedi sesi hala ağlamaklıydı.
“Noldu neden bu kadar gerildin ki sen?” diye sordum.
“Ya çıkmayacak sandım makas getir kes diyecektim, bir de gördün sen öff” dedi.
“Gördüm de olsun yani” dedim, eblek eblek gülüyordum.
“Ya pislik yapmasana!” dedi o da gülümseyerek, bu tavrım hoşuna gitmişti.
“Pislik yapmıyorum kızım, ben ne zamandır bunun hayalini kuruyordum. Resmen önüme düştüler!” dedim kahkaha atarak.
“Ya gerçekten çok piçsin sen bir de hayal kuruyormuş piç!” dedi o da gülüyordu. Ortamda ki gerginlik dağılmıştı. Meltem hala ellerini ile göğüslerini kapatıyordu. “Ben artık giyineyim madem” dedi.
“Bence böyle iyiydik” dedim piç piç sırıtarak.
“Burak! Öldürürüm seni!” dedi o da gülüyordu. Kabinin perdesini çekti ve giyinmeye başladı. Beş dakika sonra da üzerini giyinmiş şekilde çıktı,
“Gidiyorum artık ben çok utandım, kendine iyi bak görüşürüz” dedi.
“Ya nereye bir şeyler almayacak mıydın sen?” dedim durdurmaya çalışarak.
“Ya gidiyorum ben istemiyorum şimdi” dedi, arkasını dönmüş giderken seslendim.
“Ama her şey çok güzeldi!” dedim.
“KÖPEKSİN” diye bağırdı.
O dükkandan çıktıktan sonra, ben de bozuk ürünü kenara kaldırdım. Biraz telefonumda oyalandım bana mesaj atmıştı,
-“Akşam napıyorsun?” diye sormuştu. “Eve geçerim herhalde neden?” diye sordum. Anında cevap geldi.
“Bize gelsene annemler yemeğe çıkacakmış otururuz” sanırım turnayı gözünden vurmuştum.
Bir süre sonra araba kapının önünde durdu, Saadet abla tek başına gelmişti.
“Günaydın Burakçım erkencisin bu sabah bakıyorum da” dedi,
“Günaydın abla, dün geç kalınca bugün erken geleyim dedim, kahvaltılık bir şeyler de aldım ama Rıdvan abi nerede?” diye sordum telaşla,
“Evde ya yatacakmış bu sabah, sonra ben gidip alacağım da hastaneye gideceğiz yine” dedi.
Saadet abla bugün siyah dar paçalı vücudunu saran bir kot giymişti. Ünlü bir markanın çakma spor ayakkabılarını giymişti. Kumarl saçlarını tepede bir at kuyruğu yapmış, ay kollu siyah bir tişört giymişti. Bugün kendine özenmiş gibi duruyordu, makyajı hafif ama çok şıktı.
“Sıkıntılı bir şey yok dimi abla?” diye sordum,
“Yok yok ya dinlenecekmiş, ay Burak çay da mı yaptın?” dedi, arkada tarafta ki çaydanlığın buharlarını fark ederek.
“Evet abla gel hadi simitler çok sıcaktı soğumasın” dedim ve beraber kasanın olduğu barkoyu boşlatıp gazete kağıtlarından kendimize bir masa örtüsü yaptık. O çayları koydu ben sofrayı hazırladım derken yemek için karşılıklı oturduk.
“Dün sattım bu çoraplardan biliyor musun abla?” diyerek ablama aldığım jartiyerleri gösterdim,
“Aferin be sana, sana inanıyordum zaten. Bizim iddia gidiyor galiba Burak bey” dedi gülerek, kadını hiç bu kadar yakından incelememiştim. Sivri bir çenesi vardı, dişleri düzgündü. Göz kenarlarının yanında 40lı yaşlarının getirdiği kırışıklıklar oluşmuştu. Dudakları kalem gibi ince ve açık pembe renkteydi. Kocaman gözleri kahverenginin koyu tonlarındaydı.
“Eee hırs yaptım kazanacağım bugün de bir-iki müşterim gelecek” dedim kendimden emin bir tavırla.
“Ben de kendime alıcam bunlardan ama satış sayılmaz” dedi gülerek “müşterinde var artık senin bravo valla” dedi.
“Al ama öyle olmaz alışveriş yapacaksan müşterim olacaksın” dedim ben de gülüşlerine cevap vererek.
Saadet abla önünde ki simiti ortadan ikiye kırıyor bir tarafını krem peynire batırıp peynirli tarafını tamamen ağzına alıp sanki sikin kafasını emer gibi emerek yiyordu.
“Sen ne garip yiyorsun ya o simiti” dediğimde yüzünde utangaç bir ifade oluşmuş, kıpkırmızı kesilmişti.
“Ya çocukluktan beri çok severim böyle emerek yemeyi, dalmışım senin yanında öff” dedi.
“Ye ablacım rahat rahat garibime gitti hiç böyle yiyen görmemiştim” dedim.
Tekrar simiti krem peynire yatırdı. Bolca peyniri ucuna sürüp ağzına aldı ve “ımmm” yaparak emip peyniri simidin üzerinden tamamen temizledi.
“Çok hoşuma gidiyor napayım” dedi gülerek. Onu böyle görmek sanki sikimin kafasını emiyormuş gibi hayal etmeme sebep olmuştu. Biraz daha ondan bundan sohbet ettik, sonra beraber sofrayı kaldırdık. Bu arada neşeli sohbetimiz devam ediyor, sürekli flört eden iki genç gibi takılıyorduk.
Bir ara boşlukta kalınca ben telefonuma dalmış, Merve’nin, Meltem’in profillerine bakıyordum, göz ucuyla Saadet ablaya bakınca, arkası bana dönük şekilde sabah söylediği gibi aldığımız fantezi ürünlere bakıyordu. Önce telefonumu sessize alıp bir fotoğrafını çektim, kalçalarının güzelliği fotoğrafa istediğim gibi yansımamıştı, fark edilmekten korkmuştum.
Arkasından seslenme ihtiyacı hissettim,
“Hanımefendi buyurun hoş geldiniz” dedim. O da gülümseyerek karşılık vermişti.
“Hoşbuldum kolay gelsin beyefendi” demişti, kendimizi bir anda çalışan – müşteri rolü yapan bir pozisyonda bulmuştuk.
“Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” diye sordum gülümseyerek sıcak bir ses tonu ile,
“Yani bir şeyler bakıyorum ama standart şeylerden çok sıkıldım” dedi, rolünü iyi yapıyordu.
“O zaman en doğru dükkandasınız, bu reyonda gördüğünüz ürünlerin tamamı standarttan sıkılan müşterilerimiz için özenle seçilmiştir.” Dedim,
“Vay vay eşek böyle böyle satıyorsun demek ıhıhım *boğazını temizler* neyse belli belli normale göre çok farklı ürünler zaten” diyerek devam etti.
“Aradığınız özel bir model var mıydı?” diye sordum. Elinde hemşire ve liseli kostümü vardı,
“Yani bu tarz olabilir” diyerek kostümleri bana gösterdi,
“Eşiniz çok şanslı bir adam olmalı” dedim gülümseyerek, bunu söyleyince yüzü düşmüştü, biraz geveledi.
“Evli değilim ben, kendim için alıyorum” dedi kaşlarını çatarak, demek ki evliliği mutlu gitmiyordu, bunun zaten emarelerini okuyordum ama ilk kez onun ağzından duymuştum “hep doktor olmak istemiştim” dedi.
“O zaman elinizde ki ürün tam size göre” diyerek küçük oyunumuza devam ettim “çok şık bir kostüm, eminim size de çok yakışacaktır” diyerek devam ettim.
“Yani bilmiyorum ki almalı mıyım?” diye o da oyunumuza devam ediyordu.
“Bence almalısınız zaten stoğu sınırlı olarak geldi, bir daha bulamayabilirsiniz” dedim. Onunla böyle şakalaşmak hoşuma gitmişti.
“Tamam o zaman alıyorum!” dedi coşkuyla. Ürünü alıp kasaya gittim ve sanki satın almış gibi paketledim.
“İyi günlerde giyin efendim” dedim,
“Siz de görün” dedi gülerek “İlahi Burak ya neyse şunu atayım çantama aferin sattın be ürünü” diyerek devam etti. Ben gerçekten almasını beklemiyordum, siz de görün deyince kafam allak bullak olmuştu zaten. O ara telefonu çaldı, oflayarak puflayarak telefonu açtı,
“Ne var Rıdvan?! Nerede olacağım iş yerindeyim, tamam Rıdvan tamam geliyorum lanet olsun bıktım artık!” diye bağıra çağıra telefonu kapattı, az önce gözlerinin içi gülen kadının bu sefer gözleri dolmuştu.
“Burak ben gidiyorum ablacım, kötü hissetmiş kendisini beyefendi, zaten diyalizi de var evden de oraya geçeriz, buralar sana emanet” dedi,
“Sen dikkat et abla kendine üzme kendini” diyerek teselli etmeye çalıştım,
“Ederim ederim ablacım çok teşekkür ederim her şey için sen iyi bir çocuksun” dedi ve yanağımdan öptü beni, ben ağzım yarım açık yanağımda dudaklarının ıslaklığını hissetmişken “hadi ben kaçıyorum görüşürüz” dedi ve dükkanın kapısınından çıktı.
Benimle mi ilgileniyordu? Canı mı sıkılıyordu? Ne yaşıyordu ya bu kadın? Kafam allak bullaktı, bu kadar kadın bu kadar entrika birbirine geçen ilişkiler filan hiç bana göre değildi.
Oyalanacak bir şeyler arıyordum telefonumda ama ister istemez onun fotoğrafına bakıyor o daracık aşırı dekolteli mini hemşire kıyafetinin içinde nasıl duracağını hayal ediyordum. Çok dalmış olacağım ki dükkana giren müşteriyi fark etmemiştim.
Meltem gelmişti,
“Ohooo sen yerinde uyuyorsun oğlum ya” diyerek beni dürterek ayılttı,
“Öff ya dalmışım kafamda bir şeyler vardı” dedim.
“Belli nerelere daldığın” diyerek pantolonun içinde çadır kurmuş aletimi gösterdi, çok utanmıştım. “Bu kadar çamaşırın arasında normal tabi” diyerek kahkaha atmıştı. Kız resmen benimle alay ediyordu,
“Çamaşır değil de müşterilerim güzel” diyerek üste çıkmaya çalıştım “senden önce bir hanımefendi vardı da.. Neyse hoş geldin” diyerek durumu düzelttim.
“Vay benden önce hanımefendi demek öyle olsun” diyerek arkasını dönüp çıkmaya yeltendim ve kolundan tuttum, “Bırak bırak sen git o güzel hanımefendiler ile ilgilen” dedi. Resmen bana sevgilisiymişim gibi trip atıyordu. Bu kız okulda güzelliği yüzünden o kadar şımartılmıştı ki, şimdi dünya onun etrafında dönüyor sanıyordu.
“Sen de güzel bir hanımefendisin ama gel hadi kızma özür dilerim” diyerek onu yumuşatmaya çalıştım. Zaten çok seksi bir kombin giymişti. Üzerinde göbeği açık bir tişört, daracık kısa, açık renk bir kot şort ve ayağında Vans modeli ayakkabılar vardı. Dizlerinin hemen altına kadar beyaz spor çoraplarını çekmişti.
“Tamam madem biraz bakayım” diyerek burnu kalkık bir tavırla içeri geçti. Çok ağır bir makyaj yapmıştı, diğer kadınların günlük hayatında düğüne gitmek için tercih ettiği cinsten bir makyajdı. Üzerinde ki kısa crop, siyah renkteydi. İçerisinde giydiği beyaz sütyenin askıları omuzlarında gözüküyordu.
“Bak sana attığım şeyler bu tarafta gel bakalım hadi” dedim. Beraber ürünlerin olduğu tarafa geçtik.
“Çok güzel şeyler gelmiş Burak!” diyerek ağzını yayarak bir cevap verdi “Fotoğraflarda bir iki tane seçmiştim ama hepsini denemek istiyorum!” dedi. Kız gerçekten şımarık bir kızdı, ailesinin durumunun da insanların ilgisinin de bunda etkisi fazlaydı.
“Dün şunu beğenmiştin en çok” diyerek ürünlerden rastgele birini ona gösterdim, gerçekten hangisini beğendiğini hatırlamıyordum bile.
“Ay yok ya bu daha güzel” diyerek daha korse tipini andıran tamamı dantelli bir büstiyer seçti. Ürünün özelliği sütyen giymeden giyilmesiydi. Kadınlar genelde bu tarz ürünleri ceketlerinin içine giyiyor ve öyle dekolteler tercih ediyordu.
“Yasin de çok beğenir herhalde” dedim bir anda ağzımdan çıkmıştı, ben de kız da çok şaşırmıştık.
“Ne alaka ya ayrıldım ben ondan kaç gün oldu, şeytan görsün yüzünü” diyerek ciddileşti.
“Aaa ?! Neden? Çok mutluydunuz oysa ki?” diyerek cevapladım ben de.
“Ya bırak boşver, aldattı beni o hayvan” dedi, gözleri dolmuştu. Ne cevap verecektim buna?
“Neyse kötü olmuş ee bunu mu beğendin, gel bak soyunma kabinlerimiz bu tarafta” diyerek kabini gösterdim. Bakmayın kabinlerimiz dediğime 3 tarafı kontraplak, ön tarafı ise bir korniş ile perde takılmış alalade bir kabindi burası.
“Şunu bi deneyeyim ben” diyerek çantasını ve telefonunu dışarda bırakıp kabine girdi. O arada bende dükkanda sessizlik olduğu için bir müzik açtım. Meltem arada şarkı söylüyor kendince ürünü deniyordu. Kabinin dışında ürtkütücü olmadığına inandığım bir mesafe de onu bekliyordum.
“Burak bir problemimiz var bu sıkıştı?!” diye içerden acı dolu bir ses yükseldi.
“Nasıl yani ne sıkıştı iyi misin?!” diye sordum bende yüksek sesle.
“Ya bu aptal sütyen sıkıştı çıkmıyor çıkaramıyorum!” diyerek bağırdı bana.
“Nasıl sıkıştı ya o?! Olmaması lazım öyle bir şey?!” dedim bende bağırarak.
“Sıkıştı oğlum işte of ya hep beni bulur zaten çıkmıyor!” diye bağırıyordu. Sesi ağladı ağlayacaktı,
“Gelebilir miyim ben çıkarırım belki?!” dedim.
Derin bir off çekmişti, kabin perdesini sıyırdı. Seçtiği büstiyer önden kopçaları olan bir modeldi. Bu kopçalar hem ürünün kapanmasını sağlıyor hem de bir tarz katıyordu. Belli ki en üstte ki kopça sıkışmıştı. Diğerlerini açmıştı fakat o parça sayesinde hem memeleri hem de ürün bir arada duruyordu. Gözlerimi dikmiş memelerine bakıyordum.
“Sende dükkana ilk geldiğim gibi daldın hemen he, yardım et çıkaralım şunları!” dedi.
“Dur pardon ya, bir bakayım” dedim. Dokunmamaya çalışarak ürünün neden sıkıştığını anlamaya çalışıyordum. Rahat görebilmek için iyice öne eğilmiş, resmen memelerine burnuma dayamıştım. Kız ise ellerini belinde bağlamış oflayarak başını sallıyordu.
“Kumaşa sıkışmış herhalde bu, dur bakalım açarız ya sıkılma hemen” dedim onu rahatlatmak için.
Ellerimle memelerine dokunmamaya çalışıyordum ama kopçanın bulunduğu pozisyon itibari ile bu mümkün değildi. Tam memelerinin arasında ki sıkışmıştı. Bu nokta da size anlatmam gereken bir diğer şey ise Meltemin göğüsleriydi. Ergenliğinin ortalarında 18ine yeni girmiş bu kızın memeleri yaşıtlarına göre çok erken olgunlaşmıştı. Teni normalde kumraldı fakat belli ki taktilden gelmişti. Bustiyerin içinde ki memelerinde güneş izi vardı. Tüysüz mis gibi parfüm kokan vücudu ilgimi çekiyordu.
“Of çıkmıyor işte çıkmıyor” diye bağırıp söylenmeye başladı,
“Canım bak kollarını şuradan çıkar üstten sıyıralım” dedim, canım demem onu da şaşırtmıştı ama ses etmedi. Sütyen askılarından kollarını çıkardı. Kollarını yukarı doğru kaldırdı. Ben de büstiyerin iki yanından tuttum ve yukarı doğru çekiştirmeye başladım.
Birden büstiyer memelerinden kurtuldu, dakikalardır karşımda saklı duran güzellikleri şimdi önümde açıktı. Gerçekten tatile gidip geldiği için memelerini vücudunun geri kalan kısmına göre daha beyazdı. Büyük pembe çeperli minicik uçları olan, tahminen avuçlarımdan kadar memeleri vardı. Büstiyerden kurtulmanın etkisi ile az önce bir arada duran göğüsleri vücudunun yapısı gereği serbest kalınca iki yana ayrılmışlardı.
Kız memeleri serbest kalınca büyük bir çığlık attı, saklamaya çalışıyordu ama büstiyer hala kafasından geçip çıkmamıştı ve kolları yukarıda olduğu için de elleri ile kapatamıyordu.
“Bakma! Bakma!” diye bağırdı.
“Nasıl bakma Meltem gözümün önündeler hale bak! Dur şunu artık çıkartalım!” diye kızdım bende, gerçekten memelerine bakmaktan kendimi nasıl alıkoyacaktım ki?
Zar zor can hıraş ürünü çıkarınca elleri ile hemen göğüslerini kapattı.
“Of çok utandım çok utandım offf çok fenayım offf” diyerek hem memelerini hem de yüzünü gizliyordu. Ağlıyordu.
“Meltemcim sakin ol bir şey yok, ağlamana hiç gerek yok sana su getirmemi ister misin?” diye sordum.
“Evet” anlamında başını salladı, hemen arkaya gidip bir bardak su getirdim. Üstünü giymeyi hala düşünememişti. Tek eliyle memelerini kapatmış diğer eliyle de su içmeye çalışıyordu.
Memeleri kapatmaya çalıştığı için tekrar bir araya gelmiş, az önceki yana dağılmış hali bir araya gelmişti.
“İyi misin şimdi?” diye sordum.
“Evet evet iyiyim teşekkür ederim, çok gerildim ya” dedi sesi hala ağlamaklıydı.
“Noldu neden bu kadar gerildin ki sen?” diye sordum.
“Ya çıkmayacak sandım makas getir kes diyecektim, bir de gördün sen öff” dedi.
“Gördüm de olsun yani” dedim, eblek eblek gülüyordum.
“Ya pislik yapmasana!” dedi o da gülümseyerek, bu tavrım hoşuna gitmişti.
“Pislik yapmıyorum kızım, ben ne zamandır bunun hayalini kuruyordum. Resmen önüme düştüler!” dedim kahkaha atarak.
“Ya gerçekten çok piçsin sen bir de hayal kuruyormuş piç!” dedi o da gülüyordu. Ortamda ki gerginlik dağılmıştı. Meltem hala ellerini ile göğüslerini kapatıyordu. “Ben artık giyineyim madem” dedi.
“Bence böyle iyiydik” dedim piç piç sırıtarak.
“Burak! Öldürürüm seni!” dedi o da gülüyordu. Kabinin perdesini çekti ve giyinmeye başladı. Beş dakika sonra da üzerini giyinmiş şekilde çıktı,
“Gidiyorum artık ben çok utandım, kendine iyi bak görüşürüz” dedi.
“Ya nereye bir şeyler almayacak mıydın sen?” dedim durdurmaya çalışarak.
“Ya gidiyorum ben istemiyorum şimdi” dedi, arkasını dönmüş giderken seslendim.
“Ama her şey çok güzeldi!” dedim.
“KÖPEKSİN” diye bağırdı.
O dükkandan çıktıktan sonra, ben de bozuk ürünü kenara kaldırdım. Biraz telefonumda oyalandım bana mesaj atmıştı,
-“Akşam napıyorsun?” diye sormuştu. “Eve geçerim herhalde neden?” diye sordum. Anında cevap geldi.
“Bize gelsene annemler yemeğe çıkacakmış otururuz” sanırım turnayı gözünden vurmuştum.
1 年 前